27 Ocak 2023

gözlemevi • sorumlu teknoloji

Türkiye'nin Sorumlu Teknoloji Anlayışına İhtiyacı Var

Handan Uslu

İnsan iradesinin mutlaklığı tartışılır. Marksist yaklaşım insan iradesinin sınıfla, Freud’un psikanalitik yaklaşımı ise bilinçaltıyla dikte edildiğini öne sürüyor. Geldiğimiz noktada ise teknoloji, bilgi tüketimi, ilişkiler, kendimiz ve dünya ile etkileşimimizi yeniden tasarlayarak, iradeyi manipüle eden bir üst sisteme dönüştü. Büyük teknoloji firmaları insan hakları ve demokrasiyi tehdit ederken, etki alanları da hükümetlerle yarışıyor. Bu düzlemde bireyler, maruz kaldıkları manipülasyon ve rıza inşasına tepki gösterebiliyor mu? Örgütlü yapılar eleştirel savunuculuk ve politika önerileri sunacak kapasiteye, devlet ise düzenleyici görevini yerine getirecek bilgiye, veriye ve donanıma sahip midir? Henüz teknoloji kartellerini eleştirdiğimiz, dönüştürdüğümüz bir diyalog ya da araştırma zemine sahip değiliz. Gözlemevi, Türkiye’nin sorumlu teknoloji alanında çalışan ilk ve tek kurumu olarak içgörü, kapasite geliştirme ve savunuculukla teknolojiye karşı kültürel, yasal ve toplumsal yaklaşımları dönüştürmeyi hedefliyor. 

Bir iş ilanını Instagram üzerinden reklama çıkıyoruz ve reklam 85% oranında erkeklere gösteriliyor. Konunun üzerine gidiyoruz: Amerika Birleşik Devletleri’nde, konu oturum ve işe alım gibi sosyal haklar olunca mikro hedefleme ile reklam gösterimine sınırlandırma getirilmiş. Bu reklamlar için cinsiyet, yaş ya da lokasyon üzerinden hedef grubun belirlenmesi yasak: örneğin bir mühendislik pozisyonunun ilanını sadece erkeklere gösteremiyorsunuz. Peki Instagram neden bu kuralı tüm dünyaya uygulamıyor? Madem Instagram sorumluluk almıyor, Türkiye’de neden bu konuda bir regülasyon yok?

Sivil toplum olarak gözlerimizi açarsak, hayatın olağan akışında bile peşine düşebileceğimiz birçok ihlal ve ayrımcılığın izini görebiliriz. Teknoloji her ne kadar demokrasi, insan hakları ve insanın iyi olma halini tehdit etse de, Türkiye sivil toplumunun radarından kaçmayı - şimdiye kadar - başardı. Ancak Türkiye’de ilk çalışmalarını gerçekleştirdiğimiz “sorumlu teknoloji” perspektifi ile, insan odaklı bir internet ekosistemi için gerekli yasal, teknik ve sosyal mekanizmaları yaratmak bizim elimizde.

Teknolojiden şüphe duyarken zorlanmak sadece Türkiye’ye özgü bir problem değil. Çoğumuzda algoritmaların ‘’objektif matematik modeller olduğuna” ve  insanın düştüğü hatalara düşmeyeceğine dair bir güven var. Teknoloji karmaşık ve bizi büyülüyor. Yazılımlara sorgulanmazlık atfetmemizin bir başka nedeni ise teknolojinin kara kutu içinde olması. Teknoloji ürünlerinin algoritmik ve teknik boyutlarını okuyamıyoruz. Google’ın bize sunduğu sadece beyaz ve boş bir sayfa.

Neoliberal politikalarla küçülen ve - artık bireyi değilse de - rekabeti koruması beklenen devlet ise teknoloji firmalarının elindeki veriye, bilgiye sahip değil. Ancak teknolojinin toplumsal etkilerine çözüm üretmek, bireyi ve piyasayı korumak için, kompleks algoritmik sistemlerin işleyişini anlamak gerekiyor. Vatandaş, teknoloji firması ve kanun yapıcı üçgenindeki bilgi asimetrisi, teknoloji firmalarından hesap soramamamızın en temel nedenlerinden biri.

Teknoloji, gücünü pekiştirmek için kendi paradigmasını dikte eder. Big-tech Türkiye sivil toplumu üzerindeki kültürel hegemonyasını kurdu ve istediği sivil yaklaşımı devşirdi: Bilgi ve medya alanında çalışan aktörler, çoğunlukla büyük teknoloji firmalarının kendi çıkarları için kurguladıkları söylem alanının dışına çıkmıyor, çıkamıyor. Mevcut müdaheleler, teknoloji firmaları bizzat yalan haberin yayıldığı algoritmaları, platformları ve sistemleri kendi insiyatifiyle bu şekilde tasarlamasıyla ilgilenmiyor.

Ancak dezenformasyon, nefret söylemi ve popülizm, algoritmaların haricinde bir mesele değil; bizzat algoritmalar tarafından teşvik ediliyor. Teknoloji firmaları, insanların dikkatini ele geçirip ekran başına kitlemek için çarpıcı, manipülatif ve polarize eden içeriklere ihtiyaç var. Eğer Facebook dezenformasyonu teşvik eden algoritmasını değiştirip, kullanıcıları tıklama ekonomisinde yarıştırırmaz ve algoritmik değişimler yaparsa, doğrulama platformları işlevinin bir kısmını kaybedecek.

Bu yaklaşımlarının arkasında en büyük korkularını görebiliriz: regülasyon. Big-tech regülasyondan kaçabilmek için problemleri tekil, kendilerinden bağımsız sorunlar olarak ele alan yaklaşımları destekliyor. Makro seviyede okuma yapmak, algoritmaları sorguya çekmek, ürün tasarımları, politikalar ve algoritmalara eleştirel yaklaşım sergileme onların faydasına değil. Bu yaklaşımın sivil topluma da sızdığını söylemek mümkün: Siberzorbalık, dijital şiddet gibi konulara dair reflekslerimizde bile, konunun tek faili olarak, zorbayı ve şiddet göstereni hedef alıyoruz.

Bazı şeyleri sorgulamayı yapmak hepimize iyi gelecek. Sivil toplum olarak, eleştirilerimiz ve yaklaşımımız sistematik, yapısal problemleri hedef almalı. Myanmar’da Rohingya’ya karşı yapılan şiddetin Facebook algoritmaları tarafından nefret söylemi ve katliam çağrılarıyla desteklendiği Uluslararası Af Örgütü tarafından raporlandı. Silah ya da sigara üreticisi bir firma ile işbirliği yapmamamız gerektiği konusunda hem fikirken, aynı etik ve ahlaksal yaklaşımı teknoloji firmalarına karşı da göstermeliyiz.

Teknoloji firmalarının hesap verilebilirliği üzerine çalışan bağımsız kuruluşlara ihtiyaç var. Gözlemevi teknoloji firmalarına karşı eleştirel bir bakış açısı getiriyor ve bir nevi zabıta rolünü üstleniyor. Derdimiz, üzerine oturulacak yayınlar yapmak değil; metodolojik açılımlar getirerek, işlenmemiş konuların üzerine gidiyoruz. Politik mikrohedefleme, dijital profilleme operasyonları, Türkçe forumlardaki içerik moderasyonu problemleri, Türkiye’de sivil toplum ve insan hakları perspektifiyle ilk olarak ele aldığımız konulardan bazıları.

Bireylerin sorumlu teknoloji alanında farkındalık kazanmasını hedefliyor; maruz kaldığı ve kalacağı algoritmik ihlallerin farkında olması için çalışmalar yürütüyoruz. Kurumlarla ortaklıklar ve eğitimlerle hak savunucularını da kendi alanlarında çalışmalar yapmaları için gerekli araçlarla donatıyor, kreatif veri çekme ve izleme eğitimleri ile teknolojik hegemonyayı deşifre etmek için araçlar sunuyoruz.

Peki biz kimiz? Gözlemevi olarak, teknolojiyi bizzat geliştirenleriz. Eski teknoloji firması çalışanları olarak, big-tech’in öngörüsü, rekabetçiliği ve politikalarına hakimiz ve bu yetkinlik ve çevikliği sivil topluma, savunuculuğa kazandırma derdindeyiz. Hakkaniyet, adalet, eşitlik için kurumlara içeriden baskı yapmış mühendisleriz. Teknoloji firmalarının kurum içi politika oyunlarını da, en korktukları yasal yaptırımları da çok iyi biliyoruz. Bütün faaliyetlerimizi ve söylemimizi teknoloji firmalarına karşı eleştirel duruşumuz şekillendiriyor. 

Türkiye’de şu ana kadar çoğunlukla big-tech tarafından desteklenen ve sınırları oldukça dar tutulan dijital araştırmacılığın sınırlarını genişletiyoruz. Gözlemevi’nin yöntemleri ve araçları ürün dinamiklerini anlamak için, politika üretmek için, insan hakkı ihlallerini tespit etmek için, suçluları yakalamak için, nefret söylemi ve dezenformasyona yol açan algoritmik sistemleri incelemek için de kullanılabilir. Söz konusu hak ihlalleri, mühendisliğin, data biliminin düzeltici müdahaleleriyle çözülebilir sadelikte meseleler değil. Hak savunuculuğu perspektifinden, sosyal bilim paradigmalarıyla yaklaşılması gerekiyor. Gözlemevi hem teknik kapasiteyle hem de toplumsal yansımalarını ortaya çıkarabilecek kavramsal alt yapıyla teknoloji firmalarını izliyor. Etik ve teknik arasındaki bağı tekrar kuruyor.

Önümüzde zorlu bir yol var, ancak yeni yaklaşımlar, yeni çözümler üretmek mümkün. 

Unutmayın ki karanlıkta yıldızlar daha parlak görünür. 

TOP