19 Aralık 2023

gözlemevi • propaganda incelemeleri

Propaganda Savaşları ⚔️

Niyet Okuma Çatışmaları ve Söylembilimsel Mücadeleler

Çağın Tan Eroğlu, Handan Uslu

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasını gerçekleştirirken Türkiye’de gündem belirleme kavramını yeniden hatırlatan açıklamalarda bulundu. Bu açıklamalara değinmeden önce, plağı biraz daha geri saralım. Propaganda savaşlarına hoş geldiniz. 

Özel ve Pervin Chakar: El Öpmenin Politikliği

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) geçtiğimiz günlerde yeni dönem genel başkanı olarak seçilen Özgür Özel, ilk PR savaşını bir “el öpme” fotoğrafı üzerinden vermek zorunda kaldı. Kürt kökenli soprano Pervin Chakar’ın bir operasını dinlemeye giden Özel, program sonrasında sanatçının elini öpmek suretiyle verdiği bir poz ile adeta gündemi istemeden ikiye böldü. Kimileri, Özel’in bu hareketini sanatçının politik pozisyonundan bağımsız gerçekleştirilen bir saygı ifadesi olarak değerlendirirken; kimileri de Pervin Chakar’ın Kürt meselesi üzerine problemli açıklamaları olduğunu ve el öpmenin, bir sopranoya saygıdan daha fazla anlam taşıdığını savunuyor. Ancak meselenin daha da boyutlandığı noktalar da var, en önemlisi elbette Chakar’ın Kürt kimliği. Öyle ki kimi görüşler Chakar’a yönelik bu itirazların Kürt kimliğinden ileri geldiğini öne sürüyor. Hatta bu görüşten ileri gelecek şekilde bir itidal çağrısı, Ak Partili bir milletvekili tarafından açıkça ifade edildi. 

Türkiye siyaseti göründüğünden daha boyutlu: Politika, Anlam ve Semboller

Meseleyi, Propaganda Savaşları™’nın konusu haline getiren parçaları birleştirmeye çalışalım. Bir sanatçının elini öpmekten bölücü destekçiliğine giden yol, belki de basit bir Twitter/X etkileşimine bakıyor. Ancak bu yolun, taşlarının yıllardır döşenen kamusal siyaset anlatısıyla ilişkisini göz ardı edemeyiz.

Gündem belirleme konusunda Erdoğan’ın kabiliyeti hafife alınamaz. Özel’in Chakar ile verdiği fotoğrafı, iktidarın hakim anlatısı olan “terör ile mücadele” kapsamında çerçevelemeyi başardı. “Bunlar gerçekten kadına yönelik şiddetten rahatsız olsalardı bölücülerin kuyruğuna takılmazlardı.” dediği konuşmasında, Özel’e de gönderme yapıyor: "Bu ülkede eli öpülecek kadın aranıyorsa onlar şehitlerimizin anneleri ve eşleridir. 15 Temmuz gecesi direnen demokrasi neferleridir." 

Erdoğan’ın çerçevesinin hedefinde yalnızca Özel yoktu. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında konuşan Erdoğan, şu ana kadar pek alışık olmadığımız, ancak iktidarın hakim anlatısının çizgisinde bir söylem kurguladı.

Özel’in fotoğrafının gündem olmasının ardından kadına yönelik şiddeti çerçeveye alan bir konuda Erdoğan, Türkiye’deki kadın hareketinin terör ile iltisakını iddia edecek açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın anlatısına göre, Türkiye’de kadın hareketi, terör ile bağdaştırılabilecek bir pozisyona konumlanıyor.

Erdoğan, meseleyi değerlendirirken, Türkiye’deki kadın hareketiyle terörü aynı kefeye koyuyor. Burada “bunların” içine , Türkiye’de kadın mücadelesinin aktif olarak veya destek vererek içinde bulunan toplumsal muhalefetin ekseriyeti giriyor ve töhmet altında kalıyor.

Hedefte, iktidarın İstanbul Sözleşmesinden “çekilme” kararını isabetli bulmayanlar var. Erdoğan’ın 20 Mart 2021’de İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı çekilmeye karar vermesiyle beraber başta kadın hareketi olmak üzere toplumsal muhalefet, bu karara hukukî, siyasal ve sosyolojik pek çok açıdan itiraz etmişti. Gelgelelim Erdoğan’ın anlatısı, bu itirazların bilimselliğini ve isabetini göz ardı ettiği gibi, itiraz edenlerin asıl derdinin kadına yönelik şiddetle mücadele olmadığının çerçevesini çiziyor.

Şimdi parçaları birleştirelim.

Özgür Özel, Pervin Chakar, terör, kadın hareketi, İstanbul Sözleşmesi… Tüm bu anahtar kelimeler, ayrı ayrı farklı şeyler ifade etse de, iktidarın anlatım çerçevesinde bir bütünlük taşıyor. Özel’in, kadın ve Kürt kimliğine sahip bir sanatçı olan Pervin Chakar’ın elini öpmesiyle başlayan tartışmalar, Erdoğan’ın kadın hareketi ile terör arasında bir ilişki kurmasına, bunu da İstanbul Sözleşmesi tartışmalarıyla taçlandırmasına vesile oluyor.

Carl Schmitt, siyasal kavramının dost-düşman ilişkisinden ileri geldiğini öne sürer. Bu anlatıda kimin dost, kimin de düşman olarak değerlendirildiği çok net.

Doktorun yorumu:

Siyasalın gittikçe daha geniş yer kapladığı bugünün Türkiye’sinde, özellikle yeni bir siyasetçinin yaptığı eylemin neticesini 3-4 kere düşünmesi gerekiyor. Ancak mesele şu ki, hatalı olan, Özel’in Chakar ile fotoğraf vermesi değil. Hatalı olan, Özel’in Chakar’la politik bir kaygı gütmeden böyle bir fotoğraf servis etmenin iletişimsel sonuçlarını hesaba katmaktan uzak olması. Neticede siyasette niyet değil, eylem önemli.

Laz Kızı: Çıplaklığın Sosyopolitikası 

TikTok, ana akım internetin sunduğu imkânlar bakımından belki de en ilginç sosyal medya platformu. Gerek algoritma dinamikleri, gerekse kendine has kültürü ile kimilerine göre günlük bir bağımlılık, kimilerine göreyse ana akım internetin dehlizlerinden biri.

TikTok’a belki de bu dehliz niteliğini veren, kullanıcı demografisinin çeşitliliği. Kullanıcılar Meta ve Instagram’da kendi yankı odalarındalar, Twitter’da ise farklı görüşler olsa da okumayı ve düşünce çarpıştırmayı seven kişiler var. TikTok ise tam bir cümbüş. Her an her şeyin olabildiği ve her an herkesin, herhangi bir şekilde karşınıza çıkabildiği, koca bir sosyoloji deneyi... Ancak belki de, onu farklı ve cazip kılan da bu.

Neticede TikTok’un algoritma yapısı, kim olduğunuzla ilgilenmiyor. Avrupa’nın büyük şehirlerinde yaşayan genç bir beyaz yaka da olabilirsiniz, Anadolu’nun ücra köşelerinde yaşayan emekli bir ev hanımı da. Özellikle içerik kaynaklı parasallaşma (monetization) ile birlikte, TikTok’un bireylerin günlük karar alım dinamiklerini azıcık da olsa sarstığı bir gerçek. Çünkü TikTok ile birlikte, ücra bir kasabadaki kutu gibi evinizde, milyonların izlediği bir içerik üreticisine dönüşebiliyorsunuz.

Elbette konu içerik üretimi ve parasallaşma olduğunda, ahlak tartışmaları kapımızı çalmaya başlıyor. Önemli sorulardan biri, sınırın nerede çekileceği. Diğer bir önemli soruysa, kimlerin, ne şekilde bu içeriklere erişebildiği.

Laz Kızı adında bir TikTok kullanıcısının geçtiğimiz günlerde ürettiği ve parasallaştırdığı içeriklerin sosyal medyada gündem olmasıyla birlikte, sınırın nerede çizileceği sorusu, en azından sosyopolitik bir boyutta daha da anlam kazandı. Parasallaştırdığı içeriklerin birinde, bir canlı yayında dekoltesini göstermek suretiyle poz veren Laz Kızı, bu kesitin başta Twitter olmak üzere farklı sosyal medya kanallarına düşmesiyle birlikte, TCK 226/2’de düzenlenen “Müstehcenlik” müstenit suçundan gözaltına alındı.

Her ne kadar Laz Kızı, gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılmış olsa da sınırın nerede çizileceği sorusunun ahlakîliği, Türkiye gerçekliğinde bir kadın veya “bizden biri” olduğunda daha net bir anlam kazanıyor olsa gerek.

Sosyolojik Pembe Gözlük

Laz Kızı’nın gözaltına alınması hadisesi de, Propaganda Savaşları™’nda her zaman incelediğimiz gibi, toplumu çeşitli görüşlere böldü. Söz konusu hamlenin isabetli olduğu görüşünün karşısında, gözaltı kararının bir “aşırı tepki” olduğu görüşünü savunanlar da oldu.

Ancak, yaptırım ve infaza ilişkin bu tarz karşılaştırmalar, her zaman kaygan zemin safsatasına gebedir. Zira, her ne kadar isabetli bir tespit ortaya koymuş da olsa, yaptırımın kaygan zemini, özellikle reaksiyoner zamanlarda, söz konusu yaptırımları daraltmaya değil, genişletmeye meyillidir. Dolayısıyla buradaki önemli bir tartışma, ahlak ve sosyoloji ilişkisinden de önce, ahlak ve hukuk ilişkisi özelinde olmalıdır.

Hukuk Ahlakı Çerçeveleyebilir Mi?

Müstehcen kelimesi, Arapça hcn kökünden türetilmiş, mustahcan yani “çirkin sayılan, ayıp” ifadesinin Türkçesidir. TCK’nın 226. maddesinde düzenlenen “Müstehcenlik” suçunun, bir hukuk normu olarak kabul edilebilirliği, daha ilk elden bu etimolojik tanım ile tartışmalı hâle geliyor. Hukuk, ahlakı çerçeveleyebilir mi?

Kanunun lafzından yola çıkarak örneğin, “müstehcen olan”ın ne olduğuna dair bir tespitte bulunmak oldukça zor. Hukukçular, bu durumu belki yargı içtihatlarının çözümlemesi gereken bir “bilinçli boşluk” olarak değerlendirebilir. Neticede yalnızca müstehcenlik kavramı değil, tanımlandığı bölüm olan “genel ahlak” da aynı şekilde son derece belirsiz, değişken ve ortak bir tanıma varması güç kavramlardır.

Hukuk ile ahlak arasındaki ilişki, yukarıda ifade ettiğimiz sınır çizimi bakımından önemli bir rol üstlenecektir. Gelgelelim bu şekilde ortaya konulan uygulamaların her zaman kaygan zemine yol açması, ve sınır çizmenin ahlakî üstünlük kesinleştikçe güçleşmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu meselede ise, yine algoritmalarla ön plana çıkarılmış bir viral içeriğin, yargı tarafından önceliklendirilmesiyle karşı karşıyayız.

Kaldı ki Laz Kızı’nın müstehcenlik suçlamasıyla gözaltına alınmasından Türkiye siyasî kamuoyunda TikTok’un kapatılmasının tartışılmasına giden yol, bu kaygan zeminin taptaze bir örneği.

Propaganda Savaşları™ TikTok’u Kapattırabilir Mi? 

TikTok rezaleti salgın gibi yayılmaktadır.” sözleri, iktidar ortağı Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye ait. Türkiye siyasetinin çok boyutluluğu, bu bülten boyunca bizi oldukça meşgul etti. Nitekim 90 milyonluk devasa bir nüfusa, son derece karmaşık toplumsal, siyasi ve ekonomik ilişkilere sahip olan Türkiye’de 35 yaşında bir kadının evinin odasından ürettiği içerikler ile tüm dünyayı kasıp kavuran bir sosyal medya platformunun kapatılması arasındaki ilişkiler ağı, saniyelik atlamalarla ilerliyor.

Ancak bu durum çok da yeni bir pratik değil. Geçmişte de, genel ahlakı ve kamu güvenliğini ilgilendiren konular nedeniyle pek çok sosyal medya platformuna ve internet sitesine olan erişim geçici veya kalıcı şekillerde engellenmişti. YouTube, Twitter, Ekşi Sözlük, OnlyFans ve pornografik siteler, ilk sıralanabilecek örnekler.

Ancak bugünkü kelebek etkisi, geçmişe kıyasla çok daha net bir şekilde hissediliyor. Doğru gündem belirlemeyle ufak bir aksiyon, tüm ülkeyi ilgilendirebilecek sonuçları doğrudan tetikleyebiliyor. Ve tüm bunlar, aylar süren kamusal tartışmalar sonunda değil, belki de birkaç saatlik yanan ve sonra hemen sönen tartışmalarla gündeme geliyor. Biz bu bülteni kaleme alırken, Ak Parti Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman, TikTok’a dair bant daraltma, lisans iptali ve reklam yasağı önlemlerinin gündemde olduğunu açıklamış bile. 

TOP