29 Nisan 2024

gözlemevi • yapay zekâ ve demokrasi

Yapay Zekâ Çağında Demokratik Değerlerin Evrimi

Handan Uslu

gözlemevi olarak dünya genelinde 40’tan fazla ülkenin dış işleri bakanları düzeyinde temsil edildiği, önemli bir buluşmaya davet edildik: Demokrasi Zirvesi. Bu toplantının merkezinde, teknolojinin sınırlarını zorlayan bir soru vardı: "Yapay zekâ demokrasileri nasıl şekillendirecek ve ülkeler, bu devrimsel teknolojinin ortaya çıkardığı zorluklarla başa çıkarken demokratik değerlerini koruyabilecek mi?" Bu soru artık sadece firmaların ve sivil çalışmaların toplantı masalarında değil, siyasetin ve diplomasinin de merkezinde konuşuluyor.

Yapay zekâ (YZ) ve demokrasi, modern dünyanın yönetişimini şekillendiren iki temel olgu. Yapay zekânın kökeni, 20. yüzyılın ortalarına, bilgisayar biliminin şafağına uzanırken demokrasi çok daha eski bir tarihe, antik Yunan şehir devletlerine dayanıyor. Bu iki alanın birleşim noktasını anlamak, teknolojik ilerlemenin sosyal ve politik sistemler üzerindeki etkisini anlamayı gerektiriyor. Her ne kadar YZ ve demokrasi ilişkisi ilk bakıldığında net olmasa da iki kavramın temelinde de “karar alma” kavramının merkezde olduğunu söyleyebiliriz. Yapay zekâ, veri işleme ve analiz kapasitesiyle karar verme süreçlerinde insanlara yardımcı olurken demokrasi ise bu kararların adil ve kolektif bir şekilde alınmasını temin ediyor.

Her ne kadar yapay zekâ, 2000’li yıllardan sonra üretken yapay zekâ ile popülerleşmiş ve halklar nezdinde önemi anlaşılmış olsa da yapay zekânın tarihsel gelişimi, Alan Turing'in 1950'lerde ortaya attığı "Makineler düşünebilir mi?" sorusuyla hız kazandı. Turing testi, YZ’nin insan benzeri zekâyı taklit edebilme kapasitesini ölçmek için bir kriter olarak ortaya kondu. O günden bu yana, yapay zekâ araştırmaları, basit algoritmalardan karmaşık makine öğrenimi modellerine kadar uzanan geniş bir yelpazede gelişti.

Demokrasi kavramının evrimi de, benzer şekilde, zorluklar ve dönüşümlerle dolu. Antik Yunan'da başlayan demokrasi anlayışı, zaman içinde genişleyerek farklı kültür ve toplumlara uyarlandı. Temelinde, bireylerin kendi yöneticilerini seçme ve toplumsal kararlarda söz sahibi olma hakkı var. Ancak günümüzde demokrasi, yalnızca politik bir sistem olarak değil, aynı zamanda sosyal adalet, eşitlik ve özgürlük değerlerini de kapsayan, katılımcılık kavramıyla genişleyen bir olgu haline geldi.

Yapay zekâ ve demokrasi, birbirini destekleyebilecek potansiyele sahip. Yapay zekâ demokratik süreçleri, bilgiye erişimi iyileştirebilir ve sivil katılımı artırabilir. Demokrasinin sağladığı açık ve katılımcı yönetim biçimi ise, yapay zekâ teknolojilerinin etik ve adil bir şekilde geliştirilip uygulanmasına olanak tanıyabilir. Ancak 90’lardan bu yana teknolojinin siyasalla ilişkilenmesine bakarsak teknolojinin barındırdığı potansiyellerin ortaya çıkmasından ziyade, otoriter rejimler tarafından bir silaha dönüştürüldüğünü görebiliriz.

Demokrasiyle yapay zekâ arasındaki ilişkide üzerimize düşen, bu iki alanın birbirine nasıl fayda sağlayabileceğini anlamak ve zorlukların nasıl üstesinden gelinip insan merkezli, adil ve kapsayıcı bir gelecek inşa edilebileceği sorusu üzerine düşünmek. Teknolojik ilerlemenin demokratik değerlerle uyum içinde yönlendirilmesi, bu iki kavramın birleştiği noktada yatıyor. Bu birleşim, hem teknolojik yeniliklerin sosyal faydasını maksimize etme hem de demokratik süreçlerin teknolojiyle güçlendirilmesi açısından kritik bir öneme sahip.

Yapay zekâ, demokratik süreçlerde kullanıldığında, seçim güvenliğinden kamu hizmetlerinin verimliliğine, politika oluşturmadan sosyal adaletin teşvikine kadar geniş bir alanda pozitif etkiler yaratabilir. Kamu hizmetlerinin dağıtımında eşitsizlikleri azaltabilir ve hizmet erişimini genişletebilir, böylece her bireyin demokratik haklardan eşit bir şekilde yararlanmasını destekleyebilir. Bununla birlikte, yapay zekânın demokrasiye entegrasyonu, etik ve güvenlikle ilgili birçok risk barındırıyor. Özellikle algoritmik ön yargı, veri mahremiyeti ve gözetim endişeleri, yapay zekânın demokratik değerlerle uyumlu bir şekilde kullanılmasını zorlaştırabilir. Bu nedenle yapay zekâ uygulamalarının geliştirilmesi ve uygulanmasında şeffaflık, hesap verebilirlik ve insan haklarına saygı gibi temel demokratik ilkelerin önceliklendirilmesi gerekiyor.  Bu ilkeler, yapay zekânın potansiyel risklerini minimize ederken demokratik süreçleri destekleyici yönlerini güçlendirecektir. gözlemevi olarak, yapay zekâ etiği alanında Türkiye’deki ilk çalışmaları 2022 yılında gerçekleştirdik. Bu alanın Türkiye’deki bekçisi olmaya devam edeceğiz.

TOP